Neslihan Demirtaş Milz (*)
Hızla Dönüşen Kentler, Mekânsal Katmanlar ve ‘Mahalle’
Kentler hızla dönüşüyor. Yapılan onca kentsel dönüşüm projesinin yanı sıra kent zaten yaşayan, dinamik bir mekân ve dönüşüm kaçınılmaz. Özellikle son 30 yıldır etkin olan neoliberal ekonomik politikalar ve kentlerin değişen küresel ekonomik dinamikler içinde daha da önem kazanan rolü, birçok dönüşümü beraberinde getirdi. Kentler, kendi içlerinde mekânsal ve fonksiyonel olarak farklılaşırken, kent bölgeleri de genişleyerek diğer kent bölgeleriyle dinamik bir yarışma ve bütünleşme ilişkisi içine girdi.
Bu süreç içinde, kimi kentsel mekânlar, küresel sermayenin öncelediği kentsel gelişim ekseni doğrultusunda değer kazanıp hızla dönüşürken, kimi kentsel mekânlar da, ya aynı kaldı ya da kentsel dönüşümün artan hızından bağımsız, daha yavaş ve daha kendiliğinden dönüştü. ‘Mahalle@İzmir’ kapsamında üretilen fotoğrafların da belgelediği gibi, aynı mekân içinde zamansal olarak heterojen sosyo-mekânsal katmanlar ortaya çıktı.
Özellikle, kent merkezlerinin yeniden artan önemi ve ekonomik değeri, birçok geleneksel mahallenin yapısını dönüştürüp oradaki sosyo-ekonomik yapıyı ve mekânı da daha katmanlı hale getirdi. Öte yandan, kent çeperlerine yayılan konut, endüstri ve hizmet sektörü alanları da, hem kent kır ayrımını ortadan kaldırdı, hem de kentin doğa ile olan ilişkisini geri dönülemeyecek şekilde değiştirdi. Bütün bu süreç içinde, Aslıhan Güçlü’nün Çiğli, Koray Aykanat’ın da Gaziemir fotoğraflarınının gösterdiği gibi, kentsel ile kırsal, insan yapısı (ikinci doğa) ile doğa birbirine girdi.
Peki, bütün bu dönüşüm içinde mahalleye ne oldu? Eğer mahalleyi sosyolojik olarak, aşinalık, dostluk, dayanışma ve asgarî müşterekte kaderlerin ve çıkarların ortak olduğu bir mekân ve topluluk olarak tanımlarsak, ‘mahallenin’ bütün bu süreç içinde var olması ne kadar mümkün?
Kent içi, kendi haline bırakılmış, gittikçe bozulan düşük gelir mahalleleri, bu süreç içinde yoğun bir kent içi ve dışı göçe maruz kaldı. Göçmenler de, gittikçe bozulan yaşam koşullarına paralel olarak gelişen uygun konut fiyat ve kiraları sebebiyle buraları tercih etti. Kısa bir sürede, çok katmanlı göçmen alanları haline gelen bu mahallelerde, yaşam koşulları ve ‘yabancı’ların artan varlığı, sosyal ilişkilerin hızla çözülmesine yol açtı. Birbirini iyi tanıyan ‘eski’ mahalleliler, kendi mikro-mekânlarında ‘mahallelilik’ alışkanlıklarını sürdürürken, sosyal ilişkiler genel olarak kuşkucu, güvensiz ve parçalanmış bir hal aldı.
Öte yandan, eski gecekondu mahallelerinden kentsel dönüşüm projeleri sebebiyle çıkmak zorunda kalanlar, ya bu kent içi düşük gelir alanlarına ya da kent çeperindeki dikey TOKİ konutlarına yerleştiler. Dikey mekânlar, onların yatay mimarî ve mekâna bağımlı sosyal ilişki ve pratiklerine cevap veremedi. TOKİ’nin otoparkına sandalye atıp buluştular. Balkonlarından seslendiler birbirlerine ve bu süreç içinde ‘mahalle’ yine gücünü yitirdi. Sinan Kılıç’ın Yeşilyurt fotoğraflarının da belgelediği gibi, insanlar kendilerine özgü mikro-mekânlarını yarattılar.
Kimi eski yoksul mahalleler, tarihî yapıları nedeniyle soylulaştılar. Üst orta ve üst gelir grupları, bu evleri yenileyerek yavaş yavaş mahallelere girdiler. Peki, eski ‘mahalleliler’e ne oldu? Mahallede artan kira ve ev fiyatları nedeniyle ister istemez çıktılar mahallelerinden. Yani mahalleler el değiştirdi: ya hızla ya da yavaş yavaş…
Alt orta ve orta gelir mekânları: Karataş gibi eski mahalleler örneğin, onlarda ne durumda mahallelilik? Onlar da çoğunlukla kent içinden göç alarak dönüşüyor. Ama dönüşüm diğer yerlere göre daha yavaş. Dönüşüm yavaş olduğunda, sosyal ilişkilerin devamlılığı söz konusu oluyor. Eski komşular ilişkilerini sürdürürken, muhtemelen ‘yabancılara’, yeni gelenlere karşı önyargılar ortaya çıkıyor.
Ya kentin karmaşasından kaçan, doğa ile bütünleşmek isteyen, buna gücü olan üst gelir grupları ve onların kentin banliyösünde yarattığı, gün geçtikçe sayısı artan güvenlikli sitelerde durum nedir? Onlara mahalle diyebilir miyiz? Çoğu yatay mimarî ile şekillenmiş olsa da, onları mahalle diye adlandırabilir miyiz? Araştırmalar, üst gelir gruplarının kendileri ile sosyo-ekonomik olarak benzeşen insanlarla yaşamak istediklerini ortaya koyuyor. Hem sosyal benzeşme hem de güvenlik hissi, onları lüks konut alanlarına, güvenlikli sitelere çekiyor.
Peki, bu sosyal ayrışma, nasıl bir kentlilik durumu ortaya çıkarıyor? Büyük ölçüde kamusal alanların, konut alanlarındaki sosyo-ekonomik farklılıklarla paralel olarak ayrıştığı ve birbirinden koptuğu bir kentlilik durumu... Onun için Kemeraltı, Kıbrıs Şehitleri, Konak Meydanı ve Karşıyaka Çarşısı gibi hâlâ farklılıkların bir arada var olabildiği kentsel kamu mekânlarının önemi çok büyük. Ama onlar da, neoliberal politikalar sonucu, kentlerde her geçen gün sayısı artan lüks kapalı alışveriş merkezlerinin varlığı ile çok ciddi bir tehdit altında gibi gözüküyor.
Gözde Yenipazarlı’nın Bostanlı, Esin İlmen ve Oluş Beklemez’in de Karantina fotoğraflarında belgelediği gibi, herkesin bir araya geldiği sahil kenarlarının da önemi çok büyük. Dikey mimarî içinde eskisi kadar yakın olmayan sosyal ilişkilerin, belki de mümkün olan en yakın hale gelmesini sağlayacak mekânlar bunlar… Yanı sıra, Sinan Kılıç’ın Yeşilyurt fotoğraflarının bazılarında gösterdiği gibi, ikinci doğa, yani ekonomik ilişkiler tarafından belirlenen kentsel mekânın sıkıştırdığı, bunalttığı insanların yeniden şekillendirilmiş doğaya yakın olabilecekleri yegâne yerler…
Bugün etkisi altında olduğumuz COVID-19 salgını, bir yandan bizi evlerimize hapsedip sosyal ayrışmanın etkisini arttırırken, bir yandan da insanın insan ve doğayla olan ilişkisini yeniden sorgulatıyor. Peki, gelecekle ilgili öngörüler ne kadar karamsar olsa da, insanın ikinci doğayla, özellikle de dikey mimarî ile ilişkisini sorgulatması açısından bu salgının getireceği olumlu etkiler olabilir mi? Mesela kent ve kentli hakkıyla paralel olarak demokratik ve katılımcı kamusal mekânlar… Veya daha sürdürülebilir bir doğa-kent ilişkisi… Ya da birbirini besleyen bir kır-kent ilişkisi... Hep birlikte göreceğiz.
(*) Doç. Dr., İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi